31 Ağustos 2011 Çarşamba

Adam Olacak Çocuk; Enes Kanter

EuroBasket 2011 Litvanya'da başladı ve 19 gün sürecek bu organizasyona ülkemiz dünya 2.si sıfatıyla katılıyor.

Bu sene 24 takımın katılıyor olmasından dolayı şampiyonalarda pek yer alamayan Finlandiya, Gürcistan, Makedonya, Karadağ, Belçika, Büyük Britanya gibi takımların yer alması şampiyonaya güzel basketbol adına bir katkı sağlayacak mı bilemiyorum ama izleyici ve reklam bakımından büyük katkı sağlayacağı kesin.

Grubumuzda İspanya ve Litvanya gibi Avrupa basketbolunda adından söz ettiren ve daha önemlisi birer ekol olan iki ülkenin yanı sıra Büyük Britanya, Portekiz ve Polonya gibi vasat takımlar yer alıyor.

Her turnuva öncesi yapılan hazırlık maçlarında genellikle istenilen performansı gösteremeyen fakat şampiyonada fırtına gibi esen milli takımımız, yine hazırlık turnuvalarında istenilen performansı gösteremedi. Fakat grup maçlarına Portekiz maçıyla başlayan 12 Dev Adam yine turnuvaya damgasını vuracak gibi.

Geçen seneye nazaran kadrosuna Banvit'ten genç İzzet Türkyılmaz, Slovenya Basketbol Federasyonu'yla yapılan uzun pazarlıklar sonucu milli formayı giymeye hak kazanan Boşnak asıllı Emir Preldzic ve basketbol hayatı başlamadan bitme noktasına gelen, NCAA'de forma giymesine izin verilmemesine ve 1,5 yıldır basketbol oynamamasına rağmen Utah Jazz tarafından 3. sırada draft edilen 19 yaşındaki Enes Kanter'i katan 12 Dev Adam uzun bir aradan sonra -ve her nekadar rakip zayıf olsa da- muhteşem bir başlangıç yaparak, 12 oyuncusunun da skor bulmasıyla sahadan 23 sayı farkla galip ayrıldı.


Herkesin gözü Enes Kanter'in üzerindeydi ve Enes beklentileri boşa çıkarmadı. Henüz 19 yaşında olmasına ve ilk kez milli formayı giymesine rağmen 14 sayı 7 ribauntluk bir performans sergileyerek takımın en skoreri olmayı başardı. Güçlü fiziği, yüksek top hakimiyeti ve skorer oyunuyla geleceğin en büyük yıldız adaylarından biri olacağını kanıtladı. Türk milli takımına uzun süre ve başarıyla hizmet edeceği aşikar, asıl önemli olan NBA öncesi hazırlık döneminde elde ettiği istatistiklerle geleceğin yıldızı olacağı gerçeği.

Malesef gerek Fenerbahçe Ülker yöneticilerinin gerek başta babası olmak üzere aklını kurcalayan kişiler yüzünden genç yıldız adayını Fenerbahçe Ülker forması altında pek izleme şansı bulamadık. İnanıyorum ki Enes Kanter kendisini NBA'de kanıtlayarak hepimizi utandıracak.

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Güle Güle Chucky

2006 yılından beri Fenerbahçe forması giyen Diego Lugano hırsı, sert futbolu ve duran toplardan attığı kafa golleriyle Fenerbahçe taraftarının sevgilisi.


Futbola 19 yaşında başlayan Tota, sadece 3 sene sonunda  Sao Paulo'ya transfer olarak kalitesini göstermiş, 2006 senesinde geldiği Fenerbahçe'de bir diğer cesur yürek Luciano ile oynama fırsatı bulamamasına rağmen, rakiplerle dövüşerek baş edebilmiş melek yüzlü şeytan.

Uche-Högh ikilisinden sonra stoper mevkisinde sorunlar yaşayan ve Luciano'nun gelmesiyle rahatlayan Fenerbahçe'ye Luciano'dan daha fazla katkı verdi. Santra vuruşuyla beraber başlayan agresif futbolu, rakip futbolcuları tabiri caizse ısıran müdafaası ve elbette ki duran toplardan attığı goller.


Her transfer döneminde adı İtalyan kulüpleriyle anılan, 2010 Dünya Kupası'nda  yarı final oynayan ve 2011 Copa America şampiyonu Uruguay'ın kaptanı, Uruguay halkının idolü, Fenerbahçe taraftarının en sevdiği futbolcu, sonunda yuvadan uçuyor.

Bize kattığın her şey için teşekkürler, sana asla kırgın değiliz. Aksine seni desteklemeye devam edeceğiz. Biliyoruz ki Fransa'da atacağın çok gol, savunacağın bir çok yıldız var.




24 Ağustos 2011 Çarşamba

Play-Ooofffff

Türk futbolu tarihi günlerini yaşamaya devam ediyor. Şike soruşturmasıyla çalkalanan ligimizde, bir başka tartışma konusu da play-off sistemi.

Liglerin başlamasına 3 haftadan daha az bir süre kala tüm ligin statüsünü değiştirecek, her hafta 1 maç mantığını değiştirerek haftaiçi de maçların oynanmasını sağlayacak, kulüplerin Avrupa kupası maçları ve milli takımın grup eleme maçları göz önünde bulundurulduğunda, futbolcuların anasını ağlatacak bir durum söz konusu. Yayıncı kuruluşun gelirini arttırmak amacıyla apar topar verilen bu karar sezon sonunda tüm kulüplerin pişman olmasıyla son bulacak.

Ligin statüsünü değiştirmek istersiniz, o ayrı bir durum. Fakat bunu sezon biter bitmez gelecek sezon için uygularsınız. Böylelikle takımlar kadrolarını buna göre şekillendirir, zaten uzun bir maraton olan lig, play-off maçlarıyla upuzun bir maratona dönüşeceği için ona göre takviyeler yapılır, kadroya buna göre fazla oyuncu ilave edilir.

34 maç üzerinden oynanacak lige göre takımlarını kuran ve zaten 3 kulvarda da yarışacak kaliteli bir kadro kurmakta zorlanan kulüplerimiz bu ani kararla lig sonunu nasıl getirecek hep beraber göreceğiz.

İlk 4 takımın, ligde kazandıkları puanların yarısını play-off grubuna taşıyarak çift maç usulü oynayacakları mini lig sonunda şampiyon ve Avrupa kupalarına katılacak takımların sıralaması belirlenecek. Bu durumda normal sezonu 4. bitiren takımın şampiyonluğunu ilan edebileceği gibi, normal sezonu lider bitiren takımın Avrupa'ya gidememe gibi bir durumu da olabilecek. Çünkü 5-6-7-8. sıradaki takımlar da kendi aralarında eleme usulü maç yapacak ve bu grubun 1.si ile play-off grubunun 4.sü arasında yapılacak maçlar sonunda Avrupa'ya gidecek son takım belli olacak.

Üst düzey tüm liglerde oynanan 34-38 hafta arası süren normal lig sezonuna ilave olarak, Hollanda, Belçika gibi 12-14 takımla oynanan liglerde uygulanan play-off maçları ligimizi karmakarışık yapacak. Bu sezon denemesi yapılacak yeni Ultra-Süper Lig'in sonucunu hep beraber göreceğiz.

23 Ağustos 2011 Salı

Yayın Yasağı!

3 Temmuz 2011, Türk futbol tarihinin en önemli olayı ve ilk şike soruşturmasının başlangıç tarihi...

Emenike'nin para sayarken görüntüsü, Eskişehir'e giden bir bavul para ve telefon kayıtları, Aziz Yıldırım ve Mecnun Odyakmaz'ın şike yemeği, Olgun Peker ile telefon görüşmeleri, çıkan silahlar, Korcan'ın yediği şikeli gol, Semih'in mamalanma söylemi vs.



3 Temmuz 2011 tarihinden itibaren mantıklı-mantıksız binlerce haber, iftira, karalama kampanyası... Ya basının uydurması ya da polisten, savcıdan sızdırdıkları. 50 günden beri tüm Türkiye bu haberlerle çalkalanıyor. Her haberde, her programda Fenerbahçe taraftarının kini daha da artıyor.

Ve 22 Ağustos 2011, mahkeme şike soruşturması için yayın yasağı getirdi!

"Suçlu oldukları ispatlanana dek herkes suçsuzdur" temeline dayanan hukuk ve adalet sistemi ülkemizde "herkes, suçsuzluğunu kanıtlayana dek suçludur" mantığıyla işlemektedir.

Böyle hantal ve ilkel bir yargı sistemiyle yapılacak olan yargılamanın ne kadar sağlıklı olacağı ciddi bir tartışma konusu.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Düşene Tekme Atanlar-2; Çığırtkanlar

Yatıyoruz şike, kalkıyoruz şike... Futbol denince aklımıza sadece şike operasyonu geliyor. Ortada suçlamalar var, yeterli veya yetersiz olup olmadığını henüz bilemediğimiz bir takım deliller var. Daha iddianame hazırlanmamış, dava açılmamış, ifade alım süreçleri devam ederken Galatasaray'dan gelen üst üste açıklamalar cidden düşündürücü.


Federasyonun vereceği karar ne olursa olsun bir taraf üzülecek, diğer taraf adaletli olduğuna inanacaktı. Öyle de oldu. Daha 3. günlerinde kucaklarında bomba bulan federasyon yönetimi savcılıktan belge ve bilgi istemiş, geç gelen belgelerin yeterli olmaması sonucu bir karar verememiş ve dava sürecinin beklenmesi gerektiğini açıklamıştı.

Bu kararı beğenmeyen kelle avcıları ise federasyonun böbreklerine çalışmaya başlamış ve "artık kırmızı kart cezasını da mahkeme mi verecek" diyerek seviyeyi iyice aşağıya çekmiş, Gökmen Özdenak gibi şovmenler ellerinde fotokopi kağıtlarını savurarak "adalet" diye haykırmıştı.

Baklava çalma davasının bile yıllarca sürdüğü ülkemizde, Türk spor tarihinin en büyük davasının henüz başlamamış olmasına rağmen Fenerbahçe küme düşürülmek isteniyor. "Suçluluğu kanıtlanana dek herkes suçsuzdur" temeline dayanan hukuk ve adalet sistemi hiçe sayılarak infazın hemen gerçekleşmesi isteniyor.

Trabzonspor yönetiminin "82 puanla elimizden alınan şampiyonluk" adlı komedyasından sonra Galatasaray yönetiminin "parmağı kesmezsek kangrenli kolu keserler" adlı trajikomik eserinde federasyona çağrılar yapılmakta, aksi halde UEFA ve FIFA'ya şikayet edeceklerini açık açık söylemekteler.

Şike kavramının 8-0'lık Anakaragücü maçıyla lügatımıza girdiğini unutanlar, 20.45 muhabbetinin ilk anıldığı sezon Galatasaray'ın 9 puan öndeki Fenerbahçe'yi geçerek kazandığı şampiyonluğu haklı, Fenerbahçe'nin 9 puan öndeki Trabzonspor'u geçerek kazandığı şampiyonluğu şaibeli bulanlar, yapılan son açıklamada "nüfusun yarısının 24 yaş altında olmasına rağmen sadece futbolda değil tüm spor branşlarında bir türlü başarıların gelmemesini" federasyonun küme düşürmemesine bağlayanlar, unutmasınlar ki hepimiz aynı gemideyiz.

Türkiye'nin en büyük spor camiası olan, taraftarının en çok sahip çıktığı takım olan Fenerbahçe'ye oynanan oyunlar ortada. Bu devran bir gün döner ve o sap size dönerse bakalım siz bu durumdan nasıl kurtulacaksınız
.
Gördüğünüz ve yaşattığınız üzere düşenin dostu olmaz. Bunu asla unutmayın.

19 Ağustos 2011 Cuma

Asker Hugo

Zamanında attığı her golden sonra çaktığı asker selamı ile "Asker Bülent" diye anılan Bülent Uygun'un şike soruşturması sonucu tutuklu olarak yargılandığı bu günlerde, artan şehit haberlerine tüm kamuoyu tepki gösterdi.



Zamanında yine artan şehit haberleri sonucunda milli takım, (yanlış hatırlamıyorsam) Makedonya maçı öncesi seremonide asker selamı vermiş fakat yayıncı kuruluşun beceriksizliği yüzünden kameralara yansımamıştı.

Bu sefer spor dünyasından şehit haberlerine gelen ilk fiili tepki Hugo Almeida'dan geldi. Yarım sezondur Türkiye'de oynamasına rağmen, canımızın sıkkın olduğu bu günlerde yapmış olduğu jest alkışa değer.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Bıçak kemiğe dayandı!

Milli Savunma (!) Bakanı

Yine yandı ciğerler 8 şehit haberiyle. PKK'nın azıttığı bu dönemde, her gün yeni şehit haberleri geliyor. Bu dönemde hükümet güneydoğu komşumuz Suriye'de yaşanan olaylarla ilgilenirken, ülkenin güneydoğusunda yaşanan terör olayları için açıklama yapmıyor. Ramazan sonunda bir harekat bekleniyor. Ama her geçen gün yaramız daha da kanıyor.

Silvan'da kaçırılan askerleri arayan time açılan ateş sonrası 13 şehit vermiştik. Komutanlar suçlu bulunarak cezalandırılmıştı. Peki bugünkü acı haber üzerine Milli Savunma Bakanı'nın açıklamasına ne demek gerek?



“Onlar hayalle uğraşıyorlar. Terörle Türkiye Cumhuriyeti'nden alabilecekleri hiçbir şey yoktur. Türkiye Cumhuriyeti herkesin düşünemediği kadar bölgesinde lider, her bakımdan, hem ekonomik bakımdan, hem askeri bakımından. Peki bunlar ne yapacaklar? Bunlar sadece bizim sabrımızı taşırmaya çalışıyorlar.

İstiyorlar ki kendileri hukuk tanımazlar, kural tanımazlar, bizim de kendilerine benzememizi istiyorlar. İşte devletle çete arasındaki fark budur. Biz hukuk ve demokrasi içerisinde bunları alt edeceğiz.  Alt ettiğimizi de herkes görecek inşallah. Peki yaptıkları nedir? Zulümdür,  tehdittir, terördür. Ama bunlar misliyle karşılığını bulacaktır.”

Taktik hatası olduğuna inandığı komutanları görevlerinden alan Milli Savunma Bakanı, inatlaşan çocuk gibi meydan okuyacağına bir adım atmayı düşünüyormu acaba?

Sesimi duyan var mı?

17 Ağustos 1999 tarihinde sadece 45 saniye süren 7,4 şiddetindeki Gölcük merkezli deprem, resmi kayıtlara göre 17480 kişinin ölümüne, 23781 kişinin yaralanmasına sebep oldu.



Türkiye'nin yakın tarihinde yaşamış olduğu en büyük felaket olan Gölcük depreminde, cezalandırılacak yetkili bulunamadığı, ceza alanların ise Rahşan affı ile yırttıkları, insanlık tarihinin en utanç verici durumlarını yaşadığımız o dönemin üzerinden tam 12 yıl geçti.

Yerli-yabancı yüzlerce gönüllü arama-kurtarma kuruluşunun göçüklerden çıkardığı cesetler, günler sonra tam umut kesildi derken yaşanan mucizeler ve tüyleri diken diken eden o sesleniş: "Sesimi duyan var mı?"

Neslimizin asla unutamayacağı 17 Ağustos felaketinin tüm kurbanlarını ve mağdurlarını anıyoruz.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

İlk imparator'un son günü... Nejad Biyedic


Bursaspor’da futbolculuk ve antrenörlük dönemlerinde yaşadığı ve yaşattığı başarılarla “İmparator” lakabını alan Nejad Biyedic, uzun zamandan beri boğuştuğu hastalığına yenilerek bugün hayata gözlerini yumdu.




Futbolculuk dönemini hatırlamasam da antrenörlük döneminde Bursaspor’un İntertoto kupasında arka arkaya kazandığı zaferler ve ligde büyük takımlara kök söktüren futbolunu unutmak imkansız. Baliç’li, Gabric’li, Mususi’li, Ercüment’li kadroyu ve timsah yürüyüşünü kim unutur ki.

Nejat Biyedic ülkemizde bir çok takımı çalıştırdı ama o herzaman kendisinin de söylediği gibi Bursasporluydu. Türkiye’de oynayan Yugoslav futbolcular arasında en başarılısı olan Nejad Biyedic memleketi Mostar’da toprağa verildi.

Mekanın cennet olsun “İmparator”. Futbol seyircisi seni asla unutmayacak.

14 Ağustos 2011 Pazar

Beyoğlu'nda gezersin...

Malumuzun üzere şike soruşturması ve yankıları devam etmekte. Fenerbahçe taraftarı bu zor dönemde kulübüne sahip çıkıyor, "aklanında gelin" diyerek  kimseyi zan altında bırakmıyor, başkanı ve yöneticilerinin suçsuzluğuna inandığı için bu durumu protesto ediyor.


Topuk Yaylası ve ardından Bağdat Caddesi yürüyüşünün ardından, Metris'e konvoy düzenleyerek başkana "yanındayız" mesajı veriyor. Yaylada yanan ilk ateşin ardından protestolar devam edecekti. İstiklal Caddesi'nde yürüyüş tertiplendi. Hükümetin valisi güvenlik gerekçesiyle yürüyüşe izin vermiyor. Hadi buna anlam yükleyebilirim fakat Galatasaray taraftarının bu tepkisini anlayabilmiş değilim.

Bu Galatasaray'a karşı yapılan bir meydan okuma değil. Bu tamamen kulübe sahip çıkmak amacıyla yapılmış bir gösteri. Günlerce Beşiktaş adliyesinin önünde formalarıyla bekleyen Fenerbahçe taraftarına nasıl Beşiktaşlılar saygısızlık etmediyse, Galatasaray taraftarının da durumu idrak etmesi gerekirdi.

Ama olmadı. Zaten olması da pek beklenmiyordu. Sonunda ne oldu? Münferit taraftar yine organize oldu, kendi çöplüklerinde madara oldular. Fenerbahçe taraftarı İstiklal Caddesi'nde yürüyüşünü yaptı, lise önündekiler köşeden bakmakla yetindiler.


13 Ağustos 2011 Cumartesi

Bir ters orantı gerçeği; Tuncay Şanlı

Fenerbahçe'ye transfer olduğunda, efsaneler arasına girecek gözüyle bakılıyordu. Ama Avrupa'da oynamak uğruna İngiltere'nin vasat takımlarından Middlesbrough'a transfer oldu, ertesi sene küme düştü. Büyük takımlara transfer olacak dedikoduları eşliğinde Stoke City'ye transfer oldu, üstelik 2 sezon yedek bekledi. Bu süre zarfında milli takımda inişli-çıkışlı ama genelde kötü bir performans sergiledi. Her geçen sene eski Tuncay'ı arattı.


İngiltere'de oynadığı takımlara nazaran daha iyi bir takım olan Wolfsburg'a gittiğinde yorumcular Bundesliga'nın tam Tuncay'a göre olduğunu, dolayısıyla Tuncay'ın eski günlerine dönebileceğini yazıyorlardı. Fakat yine olmadı. Tuncay yarım sezonluk Almanya macerasının sonunda Okocha ve Diouf gibi sempati duyduğumuz futbolcuların oynadığı Bolton'a transfer oldu.

2. İngiltere macerası nasıl geçecek bilinmez ama Tuncay'ın performansı ile transfer olduğu takım arasındaki ters orantı devam ediyor. Fenerbahçe'de yıldız iken Middlesbrough'a transfer olması, burada iyi performans gösterip ardından saçma sapan bir takım transfer olması. Stoke City'de kulübeden çıkamadığı halde Almanya'ya transfer olması. Wolfsburg'da yarım sezonda takımdan gönderilmesinin ardından Bolton macerası.

Bakalım önümüzdeki sezonlarda Tuncay'ı nerelerde göreceğiz.

Onu bunu bırak Spartacus geri geliyor...

Yahu alt tarafı tatile çıktım, araya ramazan girdi derken neler oldu gündemde yine. Teoman müziği bıraktı, Arda Atletico Madrid'e gitti, Suriye'ye ultimatom verildi, Somali için yardım kampanyaları başladı, Adile Naşit'in hamam sahnesi müstehcen bulundu ve kesildi. Sadece şike soruşturması ve Deniz Feneri davasında arpa boyu yol gidilemedi.

Yazayım birşeyler diyorum ama nereden başlayacağımı bilemiyorum. Zaten geriden takip ederek başlamış olduğum blog hayatıma yerinde sayarak devam etmek istemiyorum. Geçen gündemin peşinden koşmaktansa pek yazılmayan fakat çoğumuzun takip ettiği bir haberi vermek istedim.

Başlıktan da görüldüğü gibi Spartacus başlıyor. Ocak 2012'de yeni sezon yayınlanmaya başlanacak. M.Ö. bilmem kaç yıllarında sahibinden kaçarak dağlarda saklanan ve yanına katılanlarla beraber yaklaşık 100.000 kişiye ulaşan ve Roma İmparatorluğu'na kök söktüren Spartacus'ün gerçek yaşam hikayesinin anlatıldığı dizi ilk bölümleri yayınlandığında tabir-i caizse olay olmuştu.



Uzun zamandan beri bu tarz aksiyon dizilerinin yayınlanmaması, dizide kanın gövdeyi götürmesi, herkesin birbirini götürmesi izleyiciyi ekran başına kilitlemiş oldu. İlk sezon Spartacus: Blood and Sand adıyla 13 bölüm olarak çekilen dizinin, Spartacus'ü canlandıran Andy Whitfield'a kanser teşhisi konulmasıyla seyri tamamen değişti. İkinci sezon geçmişe dönerek Spartacus: Gods of the Arena adıyla 6 bölüm olarak çekilen dizide köle Crixus'ın nasıl bir canavara dönüştüğüne, Batiatus'un nasıl bir ezik olduğuna, Lucretia'nın nasıl bir şeytan olduğuna, Ashur'un nasıl bir yavşak olduğuna, Doctore'nin nasıl boynuzlandığına tanıklık etmiş olduk.

Üçüncü sezon Ocak 2012'de yayınlanacak fakat Andy Whitfield'ın hastalığının nüksetmesi üzerine Spartacus'ü Liam McIntyre canlandıracak. Spartacus: Vengeance (İntikam) olarak yayınlanacak yeni bölümlerde Batiatus'un Ludus'undan kendisiyle beraber kaçan 77 gladyatörün nasıl tarihe geçeceğini, etrafına topladıkları kaçak ve gladyatörlerle Roma ordusunu nasıl dize getireceğini izleyeceğiz.

Hadi iyi seyirler.

Fragman